Evvela gelin
şu konuşmakta çok geç kaldığımız hususu eğrisiyle doğrusuyla masaya yatıralım? Lafı
uzatmadan, dallandırıp budaklandırmadan, çuvaldızı başkasına batırmadan önce gelin
iğneyi bir kendimize batıralım. Batıralım ki bakalım ne kadar yanacak canımız'
Türk
denizcilik sektörü olarak geldiğimiz noktada, ne yazık ki birbirimize tahammül
edemiyoruz ve bu gerçekle yüzleşmek istemiyoruz. Uzlaşı kültüründen, biz de değil
göründüğü üzere ülkece hayli uzağız. Dolayısıyla yaşadığımız coğrafyada hoşgörünün
esamesi okunmuyor. Aslında biz yok edici bir virüsle savaşıyoruz. Ama
göremiyoruz. Çünkü Odamızın hemen hemen her yerini istila eden tahammülsüzlük
virüsü içimize öylesine derin işlemiş ki gözlerimizi kör eden hırstan bu
gerçeği bile göremiyoruz. Kim ne derse desin birbirimize en yalın ifadeyle 'batıyoruz'.
İki çift laf etmeyi geçtim aynı mekanda soluk alıp vermek bile istemiyoruz.
Artık kim olduğumuzun ya da ne söylediğimizin hiçbir önemi yok. Önemli olan
Tamer'ci mi, yoksa Metin'ci mi olduğumuz.
Şu
damarlarımızda gezinen iktidar hırsı sebebiyle geçmişi sildik. Sildiğimiz
geçmiş de üç beş yıllık değil hani! Babalardan hatta dedelerden gelen dostluğu,
birlikteliği, yoldaşlığı alzaymır mı olduk da unuttuk bilemiyorum. Hadi geçmişi
sildik silmesine ama hangi akla binaen aynı gemide olduğumuzu unutup bugün ve
yarınları yok yerine koyuyoruz akıl sır erdiremiyorum. Yahu bu Oda hepimizin. Altı
üstü bir başkan seçeceğiz. Bu kadar basit mi diyebilirsiniz. Tabii ki değil ama
birbirimize 'düşman? olacak kadar da önemli değil. Bu seçim olacak bitecek.
Öyle ya da böyle bir başkan belirlenecek. Asıl önemli nokta şu; nasıl bir güç
zehirlenmesi yaşıyoruz da bir başkan seçeceğiz diye birbirimizi 'dövecek? hale
geliyoruz. Bunun akıl ve mantıkla açıklanacak bir tarafı olduğuna inanmıyorum.
Bu olsa olsa 'ham'lıktır. (Lütfen alınmayalım İslam ve Tasavvuf dünyasının
büyük ismi Mevlana'nın yaşamının özetidir 'Hamdım, piştim, yandım')
Neyse ipin
ucunu kaçırmadan toplamaya çalışacağım. Seçim yaklaştıkça projeler, fikirler, ardı
arkası kesilmeyen toplantılar denizcilik gündemine düştü. İyi de oldu. Keşke
hep böyle olsa. Keşke yıllardır seslerini duyurmak için çırpınan
balıkçılarımıza daha önce söz verseydik. Gerçi buna da şükür. En sonunda
denizcilik sektörümüzün navlundan ibaret olmadığını görmek de güzel oldu. Saygı
ve sevgi duyduğum bir büyüğüm, vakti zamanında 'DTO'da navlunun kadar adamsın? diye
bir laf etmişti. Dilerim bu düzen biter de denizcilik sektörünün balıkçısıyla,
kostercisiyle, sualtıyla su üstüyle, taşımacılığıyla deniz turizimiyle? bir
bütün olduğunu görmezden gelmeyiz.
Değinmek
istediğim, daha doğrusu naçizane değerlendirmemle eksik olduğuna kanaat
getirdiğim bir durumdan bahsetmek istiyorum. Oda olarak bir şeyler yapıyoruz
yapmasına, hem de önemli şeyler, lakin 'yek vücut? değiliz. Mesela şu DTO'da ve
Piri Reis Üniversitesi'nde gerçekleşen Koster Yenileme Projesi toplantıları.
Kesinlikle her iki toplantı da çok kıymetliydi. Zaten kostercilerin uzun
zamandır can attıkları, dört gözle bekledikleri bir mevzu üzerine büyük bir
adım atıldı. Bu başlı başına bir başarı. Ancak, 2014'te kurulan ve kurulduğu
günden bugüne en büyük gayelerinden biri de bu projeyi hayata geçirmek olan
KOSDER'in (Koster Armatörleri ve İşletmecileri Derneği) çalışmaları neden
görmezden gelindi? Bildiğim kadarıyla DTO Yönetimi 'Bu proje bizim? dedi.
Doğrudur da olabilir de. Bence projenin kime ait olduğundan çok sektörümüze
neler kazandıracağıydı. Neticede kazanan Türk denizcilik sektörü olacaksa
varsın DTO'nun olsun, varsın KOSDER'in olsun. İnanın kime ait olduğunun zerre
kadar önemli olduğunu düşünmüyorum. Bence bu proje Türkiye'nin milli projesidir.
Tabi seçim propagandası olarak değerlendirilmezse? Bu yapılan
her iki toplantıda GİSBİR, KOSDER, GESAD ve DTO işbirliği içinde ortak
paydaşlar olarak bir araya gelebilseydi, bu toplandı seçim kokan toplantıdan
çıkar ve gerçek bir sorunun çözümüne çare bulunurdu.
Bir de tabii
koster filosunu yenilemeyi konuştuğumuz toplantıda ne GİSBİR'i ne de GESAD'ı göremedik.
Peki ama bu filo yenileneceği vakit yansımaları Türk gemi inşa sanayimize
olmayacak mıydı? Bu ülke topraklarında inşa edilecek gemilerin, sanayimize
nasıl yansıyacağını bize kim anlatacak merak ediyorum. Sektörümüzü birden fazla
açıdan ilgilendiren toplantıda, şayet tüm taraflar seçim yüzünden bir araya
gelemiyorsa yazık bize! Odamızın ve denizciliğimizin geleceğini Metin Bey ve
Tamer Bey arasındaki seçim sonucuna bağlıyorsak halimiz duman.
Ağır olacak
belki ama varsın olsun, derim ki cenazede düğünde bir araya gelmek marifet
değil. Marifet, aynı tarafta yer almasak bile sektörümüz için ortak paydada
buluşabilmekte. Fikirlere katılmasak da saygı duymakta, birbirimizi dinlemekte
ve yarınlar için ortak akılla kararlar almakta. Gelin şu insanlık tarihi
boyunca acı ve kederden başka hiçbir kazanımı olmayan güç/iktidar hastalığını
atalım bir kenara. Türk denizciliğini ne Metin Başkan ne de Tamer Kıran tek
başına bir noktaya taşıyamaz. Eğer kendimizi bugünden daha iyi bir noktada
görmek istiyorsak bütün olmaya o kadar ihtiyacımız var ki, biz 'tam? olalım da
başkan kim olursa olsun!
ibrahim@thecruiselife.com.tr